• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/Avrupaturk.be/
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+32 484 54 54 56
  • https://twitter.com/TurkAvrupa
KÜNYE
REKLAM
          
                        PATİNA İÇ MİMARLIK
   

       İTALYAN DECORAİF BOYA EGE BÖLGE BAYİİ 


   
        PATİNA İÇ MİMARLIK
 
                               BODRUM YALIKAVAK
Nevval Sevindi
TÜRK MODERNLEŞMESİ BAŞARISIZ MI?
26/12/2017
Siyaset bilimci ve sosyolog Prof. Dr. Şerif Mardin, cumhuriyeti temsil eden ‘öğretmenin’ cami, imam, tekke ve esnaftan oluşan mahalle yapısına karşı kaybettiğini söylemişti.Şimdi de moda “zaten yüzeysel bir modernleşme projesiydi tutmadı” demek!! O zaman neden İran Şahı’ndan Gandi’ye kadar Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı ve devrimleri büyük hayranlık topladı? Herkes Türkiye’ye özendi. Türkiye ve Atatürk hayranlığı ile mücadele için Batılı kültür ve uzantıları “Atatürk Müslüman” değildi yargısını yaygınlaştırdı. Kuzey Afrika’da veya Arap ülkelerinde benim açık başıma ve kısa kollu giysilerime bakıp “siz Müslüman değilsiniz tabii” diyenler oldu bana. Şimdi de “inanç gereği” geldi! T.C.yeni bir kültürel örgütlenme modeli getirdi, ancak siyaset bu modeli hadım etti. Tek parti döneminden başlayarak öğretmen ya komünist damgasıyla, ya sağcı damgasıyla toplumun dışına itildi. Türkiye öğretmenini değerli bir yapı elemanı olarak koruyamadı. Onun vatandaş yetiştireceğini unuttu ve siyasetin oyuncağı oldu, kalite bozuldu. Eskiden köyümüzün "rol modeli" öğretmen vardı, onu elimizden aldı hükümet, diye dert yanan köylülerle çok konuştum. Bugün de taşımalı eğitim denen saçma uygulamayı her bölgeye uygulayarak Milli(!) Eğitim Bak. öğretmeni köy ve beldenin dışına attı. Değil mahalleden köyden bile kovdular! Toplumun "rol model"e ihtiyacı vardır, kim bunlar? TV’lerden seyredilenler ve kapılarını çalan militan-siyasiler... Cumhuriyet´in yeni kültürel örgütlenmesinin bir parçası olan Halkevleri de bu kapsamda kapatılıyor. Kültürel boşluk ve kimlik erozyonu T.C. vatandaşı ve insan yetiştirme işinin şablonlara teslim olması sonucunu doğuruyor. İdeoloji öyle saçma sapan işliyor ki, Karakeçililerden söz eden öğretmen de dayak yiyor, Marks´dan söz eden de.... Kaybeden kim? ‘Kemalizmin kuru yanı’ “Uzun zaman Kemalizm çalıştığınız zaman kuru bir yanı olduğunu anlıyorsunuz” diyen Mardin, “Yurtta sulh, cihanda sulh çok derin bir ifade değildir. Bu kuruluk nereden geldi, uzun vadede niçin devam etti. Bizim okullarımızda ‘iyi doğru ve güzel’ hakkında inceleme yapmayı lüzumsuz bir şey olarak gördük ve bunun tersini yapan İslami eğitim tipidir. İlle de İslami eğitim tipinin bu ‘iyi doğru ve güzel’i halletmesi diye bir şey yoktur” diye konuştu. Şerif Mardin’in bu saptamasına hiç katılmıyorum, kuru yanı olan yöneticilerdi. Onlar asla milleti dinlemedi ve hep ondan oy beklentisiyle iş yaptı. Ara rejimler hafızalarımız olan partilerin arşivlerini, mallarını ve ne varsa yaktı yıktı. Bu kuruluk kimin suçu? Kemalizmin mi? Bitmeyen ara rejim sevdalısı koltukların mı? "İyi ve güzel olan" tasavvufla yoğrulmuş ruh dünyamız, Türk kimliğimiz ve hayat tarzımızdı. Kim yıktı bunları? Kim değerlerimizi yerle bir etti? Bunları konuşma zamanı... Atatürk´ün Alman profesörleri Ünlü bilim adamı, sosyolog Prof. Şerif Mardin´in ´mahalle baskısı´ gibi çok önemli biri sosyal olguyu kafalarımıza yerleştirdikten tam bir yıl sonra aynı bağlamda yaptığı açıklamalar ilginç, düşündürücü ama bir o kadar üzücüydü. "Cumhuriyet´te iyi, doğru ve güzel hakkında çok derine giden bir düşünce yok" derken , Cumhuriyet´in dayandığı tüm bir Aydınlanmacı ve pozitivist felsefenin temellerini de yok saymıyor mu? O Aydınlanma, Avrupa´yı karanlıklardan çıkarıp bugüne getiren değil midir? Bu ´derin´ düşünceyi yok saymak başka bir şey, onun hayata geçirilmesinde başarısız olunduğunu düşünmek başka bir şey değil midir? Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bitmiş, tükenmiş, iflas etmiş bir imparatorluğu batıya rağmen aydınlanmacı bir projeyle yeni bir devlete ve çağdaşlık yolunda yeni bir Türk kimliğine dönüştürme projesini derinlikten yoksun bulmak, haritada etrafımıza baktığımızda haksızlık olarak görülmez mi? Proje tam başarıya ulaşamamış olabilir ama suçlu proje midir, yoksa bu projeyi büyük devrimciden sonra gönülsüz götürenler midir? Başarıyı ne ile kıyaslıyoruz?300 yılda ulus devlet olan ,Rönesans ve reform yaşamış Batı ülkeleriyle mi? Nuri Bilge Ceylan´ın deyimiyle, "güzel ve yalnız ülke" her şeye rağmen çağdaşlık yolunda az mı yol kat etmiştir başkalarına göre? Biraz gerilere gidelim. Hafızamızı tazeleyelim ve yiğidin hakkını yiğide vermeyi unutmayalım lütfen... Türkiye, 1930´ların başında özgürlük mücadelesinden sonra ülkenin ve halkın çağdaşlaşması yönünde aydınlanma çalışmaları kapsamında üç önemli eğitim projesini hayata geçirmişti. Ulusal kültürün oluşması için şehirlerde kurulan Halkevleri, çağdaş köy öğretmenleri yetiştirmeyi amaçlayan ve köylerde kurulan Köy Enstitüleri ve Üniversite Reformu projeleri. Yani, şehirli ve köylü halkı kalkındırmayı amaçlayan iki dev proje ve bilim adamı yetiştirmeyi hedefleyen bir başka dev projeden bahsediyoruz. Şimdi bu projelere bakıp, "Derinliksiz Cumhuriyet Projesi"nden bahsedebilir miyiz?... 1933 Üniversite Reformu, İstanbul ve Ankara Üniversite´lerinin yeni bir Türkiye yolunda, en ileri ve çağdaş, akademik ve bilimsel donanıma sahip olmaları için bizzat Atatürk tarafından 1930´ların başından beri verilen uğraşıların sonucu olarak gerçekleşir ve bir başka kaderle örtüşür: Faşist Almanya´nın Yahudi düşmanlığı ile... Yahudi varlığını yeryüzünden tamamen kazımayı hedefleyen Hitler, tabii ki Almanya´nın ünlü üniversitelerindeki Yahudi bilimadamlarına tahammül edemeyecekti. Nitekim en başta o, sıralar da bile Almanya´nın en ünlü bilimadamı Albert Einstein´i Berlin Üniversitesi´nden yaka paça dışarı atar. Einstein şanslıdır ve soluğu Marsilya´da alır. Lakin kendisi kadar şanslı olmayan Almanya´daki arkadaşlarını mutlaka kurtarmak zorundadır ve Mustafa Kemal´e bir mektup yazarak arkadaşı 40 Alman profesörünün Türk üniversitelerinde çalışmalarını rica eder. Büyük devrimci, anlaşıldığı kadarıyla kem küm eden Eğitim Bakanı´na rağmen olurunu verir. Ve böylelikle, Mustafa Kemal´in, Avrupa´nın 200 yıl gerisinde bulunan üniversiteyi ´yeni Türkiye´ yolunda yeniden yapılandırması kapsamında; çoğu Yahudi olan bu büyük birikimli Alman profesörler 1933´in Ekim ayında İstanbul Üniversite´sine yerleşir. Uluslararası ticaret hukukçusu Ernst Hirsch, ekonomist Fritz Neumark, şehir planlamacısı Ernst Reuter, dil bilimci Leo Spitzer, çalışma ekonomisti Alfred Isaac aralarında dünyaca tanınmış en parlak profesörlerdi. Resim, müzik tiyatro, botanik, jeoloji, kimya, biyokimya, ekonomi, hukuk ve özellikle tıp alanında birbirinden başarılı Alman hocalar Türk gencini ´muasır medeniyet´ yolunda yönlendirmeye çalışır. Gelenler arasında kuşkusuz en büyük izi hukuk dalında Prof. Ernst Hirsch bırakır. 10 yıl İstanbul Üniversitesi´nde, 9 yıl da Ankara Üniversite´sinde Türk hukukuna büyük hizmet verir. 1937´de onun önerisiyle Anayasa´nın 2. maddesine, "Türkiye Devleti, cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılâpçıdır" ibaresinin eklenmesi sanırım tarihe geçecek bir düzenlemedir. Hirsch´ın yazdığı anılardan görüyoruz ki, meşhur Varlık Vergisi´nin uygulayıcısı, dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu onu Ankara Üniversite´sine ´özellikle anayasa kanunlarının iyileştirilmesi için´ davet eder. Profesörün kendi isteği ile Türk vatandaşlığına geçmesinden sonra devletin ona verdiği maaşın aşırı şekilde azalmasından dolayı Saraçoğlu´nun Maliye Bakanı´na sinirlenmesi ve akabinde sorunun düzeltilene kadar eksikliği kendi emrindeki örtülü ödenekten tamamlamasını ise tarihimizin bir başka ilginç ayrıntısı olarak not alalım... Genç Cumhuriyet´in iyiyi, güzeli ve doğru´yu bulma yolunda Alman Yahudi profesörleriyle gerçekleştirdiği proje en başta Mustafa Kemal Atatürk sayesinde başarıya ulaşmıştır. Bu noktada son sözü eşi Yahudi olduğundan Türkiye´ye sığınan Prof. Fritz Neumark´a bırakmak lazım; "Ümit etmek istiyorum ki, Atatürk´ten sonra gelecek olan ve O´ndan daha az yetenekli olanlar, O´nun eserlerini boşu boşuna heba etmesinler..." Celal Bayar da 1978’de şunu ekledi:”Büyük bir tehlikenin kapısındayız.Devlet ve milleti bir bütün haline getiren sosyal kurumların hemen hepsinde-nispetleri farklı olmakla birlikte-bunalım var.Devletin varoluş sebebi olan asayiş ortadan kalkmış,ülkenin bütünlüğüne dönük düşmanlıklar azmış,bürokrasi ile devletin arasındaki “bütünlük” gevşemiştir.Devletle milleti bütünleştiren zorlama yorumlarla çatlamış bulunuyor.Toplum yapımız bir depremin içine düşmüştür.”* Eski komitacı,devlet adamı ve Atatürk’ün silah arkadaşı uzun yaşayınca bize bugünü anlatan bir kitap yazmış.İdeolojik gevezelik yerine okuma zamanı….. Tek ihtiyacımız; Türk kimliğimiz ve değerlerimizdir. Önce inşa etmeli… *Atatürk Gibi Düşünmek Celal Bayar Nevval Sevindi


785 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Çocuk yetiştirmede neredeyiz - 10/05/2020
Bir milleti sürü olmaktan çıkaran milli eğitimdir. Bilimdir.
Bir zamanlar Avrupa'dan kaçanlar bize sığınıyordu - 05/09/2018
Nevval Sevindi
Atatürk'ün "tek devlet" mesajı - 01/07/2018
Nevval Sevindi
Türkiye'de ne yapmak istiyorlar? - 22/05/2018
Nevval Sevindi
Türk Ordusu Kıbrıs'tan tasfiye ediliyor - 04/05/2018
Nevval Sevindi
Türkiye tehlikeyi görmek zorunda - 17/04/2018
Nevval Sevindi
Türkler neden böyle kandırılıyor - 21/03/2018
Nevval Sevindi
Atatürk'ün ardında Türk kadını vardı - 15/03/2018
Nevval Sevindi
Şu soyağacı meselesi - 28/02/2018
Nevval Sevindi
 Devamı
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.451532.5815
Euro34.684134.8231